O SANDIK

MEHMET ALP KARA         

TED KAYSERİ

 

Şehrin orta gelirli mahallelerinden birinde yaşıyorduk. Babam memurdu. Evde; annem, ben, kardeşim ve babaannemle birlikte yaşıyorduk. Zengin sayılmazdık ama fakir de değildik, dedim ya, orta halli bir mahalleydi bizimki. Ama her şeyimiz bize yeterdi.

Belki de bunun en büyük sebebi; bir arada olan mutlu hayatımız ve babaannemin tasarrufa dayanan yaşamıydı. Babaannemin en sevdiği söz: “ Sakla samanı, gelir zamanı. ”idi. Bunu her söyleyişinde kardeşimle gizlice gülerdik. “ Siz geçin dalganızı keratalar, göreceksiniz bu dediklerimin haklılığını! ” deyince daha da gülerdik. Bazen o kadar komik olurdu ki annemleri bile kahkahaya boğardı. Bu sözünde kesinlikle haklıydı ama biraz abartıyordu. Bazen de gerçekten yerlerden bulduğu samanları alacağından korkardım,  Babaannemin.

Babaannem, eskiyen elbiselerin düğmelerini bir kavanozda biriktirirdi. Kumaşları da sandığında saklardı. Neler yoktu ki o sandıkta! Kardeşimle biz oyun oynarken, o sandık bize at olurdu, araba olurdu, uçak olurdu ve daha hayal gücümüzün sınırlarını zorlayan bir sürü şey olabilirdi. Ama babaannem bizi sandıkla oynarken yakalayınca “ Ay bunlar gene sandığımla oynuyorlar, bu zibidiler sonunda çıldırtacaklar beni! Off yeter bee!” derdi ama her seferinde bizi yeniden affederdi, hem de yüzündeki kocaman gülümsemesiyle.

Bu sandıkta başka ne olduğunu hiç bilmezdik. Babaannem, anahtarını hep boynuna takardı. Bu yüzden de, o sandık bizim için mutlaka açılması gereken ulaşılmaz bir sır olarak kalırdı.

Her şey böyle devam ederken, babaannem eşyaları biriktirirken bir gün kardeşim hastalandı. Belli ki diğer hastalıklarına benzemiyordu. Annemler, kardeşimi sürekli şehirdeki büyük hastaneye götürüyorlardı. Bana bir şey söylemiyorlardı ama davranışlarından ve kendi aralarındaki sessiz konuşmalarından kötü bir şeyler olduğunu anlıyordum.

Günler böyle geçerken bir gece annem, babam ve babaannemin konuşmalarına gizlice şahit olmuştum. Kardeşimin ameliyat olması gerekiyordu fakat ameliyat için çok para lazımdı. Zavallı annem ve babam kara kara düşünüyorlardı. O kadar para bu kısa sürede nereden bulunacaktı. Babaannem biraz telaşlı, biraz da mutlu bir şekilde annemlere “gel” işareti yaptı. Hatta benim kapı arasından baktığımı nasıl anladıysa beni de çağırdı. Babaannemin gözünden hiçbir şey kaçmazdı. Hep o merak ettiğimiz sandığın başına oturdu ve boynundaki anahtarı çıkardı. Belki de çocukluğumun en gizemli ve en merak edilen, el sürülmez bu sandığının sırrı birazdan ortaya çıkacaktı. Kalbim yerinden fırlayacak gibi hızlı atıyordu. Hepimiz sandığın içinden ne çıkacağını merak ediyorduk. Derken babaannem o tonton ve yılların izini taşıyan öpülesi elleriyle sandığın kapağını aralayıp sandığı açınca çok şaşırdık. Sandıkta yıllarca biriktirmiş olduğu ıvır zıvırların arasında küçücük sedef oymalı bir kutu daha vardı. Babaannem, bu küçük kutuyu dikkatle aldı ve yavaş yavaş açtı. Bir de ne görelim? Yılların birikimi, orada, babaanne bankasında yatıyordu. Tam da kardeşimin ameliyatı için gereken para babaannemin gizli sandığından çıkmıştı. Parayı görünce hepimiz sevinçten ağladık. O sırada babaannemin yumuşak sesi duyuldu. Bana “Sakla samanı gelir zamanı diye boşuna dememişler evladım.”dedi. Bu sözler ve yaşananlar babaannemin haklılığını ortaya çıkarıyordu. Hemen babaannemin boynuna sarıldım ve onun o güzel kokusunu dakikalarca içime çektim. Artık çok mutluyduk. Sabahı iple çekiyordum. Kalktığımızda ise annemler, beni de yanlarına alarak kardeşimi hastaneye götürdüler.

Ameliyattan sonra kardeşim sağlığına kavuştu. Çok mutluyduk. Artık babaannemin bu tasarruf yöntemine gülmek yerine ona derin bir saygı duyuyorduk.

Şimdi, o günler aklıma geldiğinde belki de iyi bir bankacı, iyi bir yatırımcı olmamın sebepleri altında “Babaanne bankası ”nın yattığını düşünüyorum. Kardeşim ve ben ne zaman birikim yapacak olsak onu hatırlıyor ve babaannemizin tasarruflu yaşamını örnek alıyoruz.

İyi ki vardın babaanne…